SONUNA KADAR OKUYABİLEN DAHA UZUN YAŞAR
kendinizi aşırı yorgun, bitkin ve tükenmiş hissediyor musunuz ?
çok yorgunum, iyice bir dinlenmeye, tatile ihtiyacım var diyor musunuz?
bir yorgunluk var üzerimde, başımı nereye koysam sızıp gidiyorum diyor musunuz ?
kimse sizi uyandırmadığında on, onüç, onbeş saat uyuduğunuz oluyormu ve yine de dinlenememiş ve yorgun mu uyanıyorsunuz?
zaman zaman kalp atışınızda yükselme ve kalbinizde sıkışma hissediyor musunuz ?
yemek yedikten sonra midenizde bir sancı başlayıp saatlerce sürüyor mu ?
ayaklarınızda, bacakarınızda uyuşukluk hissediyor musunuz?
özellikle diz kapaklarınızda ve eklem yerlerinizde ağrılar oluşmaya mı başladı?
sporla ilgileniyorsanız daha önce olmadığı kadar sık aralıklarla sorunlar yaşamaya mı başladınız ?
doktora gittiğinizde kan-idrar tahlili ve muayene yapıldığında hiç bir probleminiz yok, bütün değerleriniz normal sayılır gibi bir cümle ile evinize tekrar geri mi gönderiliyorsunuz ?
son birkaç yıl içinde yüzünüzdeki kırışıklıklar çok hızlı çoğalmaya başladı ve kendi kendinize "galiba yaşlanıyorum" gibi yorumlar mı yapıyorsunuz?
eskiden olmadığı kadar unutkanlığınızda artış mı oldu," çocukların bile yapabileceği böyle basit bir şeyi nasıl unutabilirim" diye kendinize çıkıştığınız oluyor mu?
eskiden hiç yaşamadığınız miktarda dikkatinizi toplamakta zorlanıyor musunuz ?
küçük veya büyük farketmez yaşamınızdaki kazaların sayısında belirgin bir artış oldu mu?
son dört beş yıl içinde anne-baba, dede-nene, dayı-hala-amca-teyze, kardeş gibi yakınlarınızdan bir veya birden fazlasını kaybetmenin acısını yaşadınız mı? ve bu ölümerin sadece sizin yakınlarınıza denk geldiğini ve bunun kader olduğunu mu düşünüyorsunuz ?
mahalle aralarına bakkal açılır gibi diyaliz merkezleri açıldığını harıl harıl çalıştığını fark ettiniz mi ?
türkiyenin hemen hemen tüm illerinde benzeri şekilde gerçekleşen ölüm istatistiklerine bakalım mı?
iç anadoludaki bir ilimiz olan kayserinin tuik istatistiklerine göre yıllık ölüm rakamları 2001 den 2012 ye kadar şu şekilde oluştu:
2997-3081-3320-3157-3252-3225-3781-3904///"5808"5813"6107"5878"
2008 senesine kadar ortalama 3000 civarında seyrden ölüm rakamları 2008 senesinden sonraki yıllarda 6000 civarına yükseldi.. yılık ölüm rakamları yaklaşık iki katına çıktı ve aynı yükseklikte seyretmeye devam ediyor.. 77 milyonluk ülkede, beş yılda, 1 milyondan fazla kişiyi bu normal olmayan şey sebebiyle kaybettik.. beş yıl içinde kaybettiğimiz bu 1 milyondan fazla kişi çanakkale savaşında kaybettiğimiz insanların iki katından daha fazla.. bu insanları, ortalama ölümler haricinde, ekstradan kaybetmemizin sebebini 2008 yılında aramamız gerekiyor. o seneden sonra başladı bu yüksek seviyeli ölümler ve ölümcül hastalıklardaki anormal artışlar.. yine aynı tarihlerdeki ölüm istatistikleri bölgelere göre incelendiğinde, ölümlerin en fazla arttığı bölgenin ege bölgesi, en az arttığı bölgenin güneydoğu ve sonra doğu anadolu bölgesi olması, doğumların da en fazla güneydoğuda, en az ege bölgesinde olması, ölüme sebebiyet veren ve doğumu azaltan faktör veya faktörlerin, bir merkezden kontrol edildiği ve demografik yapıyı değiştirmek amacıyla kullanıldığı, türklerin sayısının ve oranının her geçen gün azaldığı izlenimini veriyor... aynı şekilde avrupada nüfusu hızlı artan romanya ve benzeri ülkelerde de ölüm ve ölümcül hastalık oranlarında aynı şekilde artışın olması, bir faktörün küresel ölçekte demografiyi şekillendirmek için araç olarak kullanıldığı izlenimi vermekte..
bu konuyu daha önce de gündeme getirmiştim .. şimdi son bir kez daha yazının içeriğinini güncellleyerek gündeme getireceğim ki, ben duymamıştım diyen kimse kalmasın..
nedir peki bu ölümleri iki katına çıkartan şey?
TUZA KARIŞTIRILAN E536 POTASYUM FERRO SİYANÜR KATKI MADDESİ..
toprağa karışır oradan da bitkiler aracılığı ile bize ulaşır diye, altın ayrıştırılırken kullanılmasını protesto ettiğiniz ama 2008 yılından beri tonlarcasını tuz ile birlikte katkı maddesi olarak yediğiniz E536 potasyum ferro siyanür.. siyanür yediğinizi farketmemeniz için, uyanmamanız için sadece E536 olarak adı yazılan, hiç bir tuz markasında bu ibarenin karşısında POTASYUM FERRO SİYANÜR açıklaması yazmayan 200 miligramı (mercimek tanesi kadar) yetişkin bir insanı anında öldürebilen ve sizin her gün tuz ile birlikte tükettiğiniz en kuvvetli zehirlerden birisi.. uzun demeyip, bu yazıyı sonuna kadar okumanızı öneririm...
buradan sonra yazacaklarım biraz daha formal olacak daha yavaş okuyun..
bu konu ile ilgili ilk olarak, 22.12.2003 tarih ve 25324 sayılı resmi gazetede yayınlanan türk gıda kodeksi renklendiriciler ve tatlandırıcılar dışındaki katkı maddeleri tebliği yayınlandı..
daha sonra, 23.01.2008 tarih ve 26765 sayılı resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğü giren 2007/53 tebliğ nolu türk gıda kodeksi tuz tebliği yayınlandı.. bu tebliğin 6.maddesinin 1. fıkrasında yukarıda yazılı 2003 tarihli tebliğe uygun olmak zorundadır ifadesi ile E535(sodyumferrosiyanür) , E536 (potasyumferrosiyanür) ve E538(kalsiyumferrosiyanür) nin tek başına veya birlikte maksimum 20mg/kg değerini aşmamak kaydıyla tuza ilave edilebileceği yazmaktadır..
daha sonra, 31.12.2008 tarih ve 27097 sayı ile, resmi gazetede 2008/69 numaralı ‘renklendiriciler ve tatlandırıcılar dışındaki gıda katkı maddeleri tebliği’ adlı bir mevzuat yayınlandı. Bu tebliğin ekinde şu tabloya yer veriliyor:
E 535 Sodyum ferrosiyanür
E 536 Potasyum ferrosiyanür
E 538 Kalsiyum ferrosiyanür tuz ve tuz yerine geçen maddelere 20 mg/kg susuz potasyum ferrosiyanür cinsinden tek başına veya birlikte karıştırılabilir..
daha sonra resmi gazetenin 29.12.2011 tarih ve 28157sayılı nüshasında 1 Ocak 2013’den itibaren geçerli ‘türk gıda kodeksi gıda katkı maddeleri yönetmeliği’ yayınladı. bu tablo yeni yönetmelikte de aynen yer aldı.
üretici, devletin izniyle ürettiği sofra tuzunun her 1 kg’na 20 mg; E535’, E536 veya E538’den yani sodyum, potasyum veya kalsiyumun siyanür’ünden ekleyebilir.
eklenmesi zorunlu olmamasına rağmen, ekleniyor olabilir mi acaba?
maalesef ekleniyor.. hangi tuz markasına bakarsanız, E536’nın eklendiğini görüyorsunuz. İnanmıyorsanız bir markete girip tuzların etiketini okuyabilirsiniz. Hepsinin etiketinde E536 mevcut. ancak ilginçtir, isimleri mevzuatta ifade edildiği gibi yazılmamış. genelde "topaklanmayı önleyici madde" ya da farklı ibareler yazılmış ama hiçbirinde POTASYUM FERRO SİYANÜR ifadesi asla yazılmamış..
SİYANÜR NEDİR?
siyanürler, siyanhidrik asit (HCN) in değişik tuzlarıdır. en önemli tuzları, amonyum, sodyum, potasyum kalsiyum vb. siyanürlerdir. suda çözünürler ve asitlerin etkisiyle siyanhidrikasit (HCN) serbestleridir. siyanhidrik asit(HCN) ya da hidrosiyanik asit ya da prusik asit insan için en hızlı öldürücülerdendir. siyanür bileşikleri içinde en yaygın olarak bulunur. organizmada kolay dağıldığından ve ferrik demire Fe3 aşırı afinite ile bağlandığından hızlı ve şiddetli zehirlenme belirtileri gösterirler. siyanür tuzlarının oral yoldan alınması mide pH ının asit ortamında siyanhidrik asit oluşmasına neden olur. siyanhidrik asitin letal dozu 1mg/kg dır. siyanürlerin etkisiyle oksidatif metobolizma ve fosforilasyonlar kesintiye uğramakta , oksijenin basıncı artmakta pO2 nin arteriyo-venöz farklılığı azalmaktadır.
toksikokinetik süreç nasıl gerçekleşir?
siyanür, (CN) iyonunun absorbsiyonu oldukça hızlıdır. solunum yoluyla birkaç saniyede, sindirim yoluyla birkaç dakikada absorbe olur. toksik madde kana ulaştığında, alyuvarlara ve çok az miktarda da plazma proteinlerine bağlanmaktadırlar. dokulara dağılımı oldukça hızlıdır. karaciğer ve böbrekte bir enzim (rodanaz, ya da tiyosülfat-sülfür transferaz) tiyosiyanatların biyotransformasyonununu sağlar. (S2O3+CN---SO3+SCN). siyanür (CN) iyonunun eliminason yarı ömrü yaklaşık bir saat kadardır.
SİANÜRÜN ETKİ MEKANİZMASI NASILDIR ?
siyanürler hangi yolla vücuda girerse girsin etki mekanizmaları aynıdır. mitokondriyal sitokrom A3 ü bloke eder. siyanür iyonu elektron vericisidir mitokondriyal solunum zincirinde sitokrom-oksidaz ın demir, kobalt ve bakırın üzerine stabil fakat dönüşümlü bir şekilde bağlanır. bunun sonucu laktik asit birikimi ile akut doku anoksisine yol açan hücre solunumu blokajı meydana gelir.. yazılanların hepsini okudum ama bir şey anlamadım diyeler varsa, metni biraz sadeleştirelim.. siyanür kötü bir şey.. fare zehirini yiyen fareler nasıl ölüyorsa, bunu yiyen insanlar da, tıpkı fareler gibi ölüyor.. bu ifadeleri de anlamayan yoktur umarım..
KATKI MADDELERİ KONUSU VE TUZA NEDEN SİYANÜR KATILIR SORUSU ??
çok eski dönemlerden beri gıda maddelerinin daha uzun süre kullanılabilmesi için katkı maddeleri kullanıldığı bilinmektedir. örneğin, eski mısırda tuz ve odun dumanı gıda maddelerini korumak için kullanılmaktaydı.. tuzun kendisi koruyucu maddedir. tuzun koruyucu maddeye ihtiyacı yoktur. siyanür tuzun akışkanlığını arttırmak ve nemden dolayı topaklanmasını önlemek amacıyla konulduğu söylenmektedir.. tuzun kendisi zaten gıda maddelerini korumak için kullanılan bir madde iken, tuzun içine en kuvvetli zehirlerden birisini katkı maddesi olarak ilave etmenin iyi niyetli bir tarafı olduğunu düşünmek epeyce saflık olur..
katkı maddeleri ile ilgili biraz beyin jimnastiği yapalım..
KATKI MADDELERİ VE KATKI MADDELERİNİN KULLANIMI İLE İLGLİ STANTARTLAR:
FAO/WHO katkı maddesini,tek başına besin değeri taşımayan,ancak gıda maddesine bilinçli olarak direkt veya endirekt katılan onların görünüşlerini ve yapılarını düzeltmek için veya muhafaza olanağını arttırmak için sınırlı miktarda katılan maddedir diye tanımlıyor. E numara sistemi ile gıda katkı maddelerinin temel işlevlerine göre sınıflandırılması şu şekilde..
1-renklendiriciler E100-180 arası
2-koruyucular E200-297 arası
3-antioksidanlar E300-321 arası
4-emülsifiyer ve stabilizatörler E322-500 arası
5-asit baz sağlayıcılar E500-578 arası
6-tatlandırıcılar, koku verenler E620-637 arası
7-geniş amaçlılar E900-927 arası
GIDA KATKI MADDELERİ KULLANILIRKEN DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR:
1-hiçbir gıda katkı maddesi hangi amaçla kullanılırsa kullanılsın, insan sağlığına zararlı olmamalıdır. Bununla ilgili olarak çeşitli inceleme ve analizlere dayalı kanıtlar bulunmalıdır.
2-gıda katkı maddeleri katıldığı gıda maddesinin besin değerine zarar vermemeli, bu değeri azaltmamalıdır.
3-gıdaya katılması istenen katkı maddelerinin özellikleri hakkında bilgiler bulunmalı ve belirli özelliği olanlar kullanılmalıdır
4-gıdaya katılması düşünülen katkı maddelerinin kantitatif analizini yapabilecek güvenilir analiz yöntem ve teknikleri ile bu analizleri yapacak ve kontrol hizmetlerini yürütecek kurumlar bulunmalıdır.
5-gıda katkı maddelerinin hangi gıdaya ne miktarda ve hangi amaçla katılabileceği mevzuatlarda belirtilmiş olmalı ve izin verilen miktardan fazlası katılmamalıdır.
6-bir gıdaya katılan katkı maddesinin çeşit ve miktarı tüketiciye duyurulmalı, o ürünün etiketinde açık bir şekilde belirtilmelidir.
7-gıda katkı maddeleri katıldığı gıdaya homojen bir şekilde dağıtılmış olmalıdır.
8-gıda katkı maddeleri, gıdanın bozukluğunu maskeleyici ve tüketiciyi aldatıcı olmamalıdır.
aslında "her madde zehirdir", zehir ile zehir olmayanı ayıran dozudur.. esas olan bu maddelerin zararsızlık limitlerinin belirlenmesidir.. bunun için kullanılan yöntemde ilk basamak olarak hayvanlarda hangi etkinin gösterildiğine bakılmaktadır.
düşük ve yüksek tüm dozlar verilir ve sonuçları araştırılır. kullanılan birim mg/kg dır. toksitite deneylerinde her doz için en az 10 hayvan olmak üzere 100 hayvan kullanılır. bir kimyasal madde testi için ortalama 3000 deney hayvanı kullanılır. bu uygulamalar GLP (iyi laboratuar uygulamaları) yapabilen ortamlarda yapılır..
toksikokinetik çalışmalarda aşağıda belirtilen hususlar incelenir..
1-absorbtion, emilim kana geçiş
2-distrubition organlara kan vasıtasıyla dağılımı
3-metabolizm, vücuttaki diğer kimyasallara dönüşümü
4-excretion, vücuttan atılımı
toksitite testlerinde neler incelenir??
akut toksisite: bir veya 24 saat içinde alınan birden fazla dozun oluşturduğu toksisite
kronik toksisite: akut toksisiteye yol açmayacak düşük dozların uzun süre verilmesi ile oluşan toksisite
mutajenik etki : DNA üzerinde kalıcı değişiklik
karsinojenik etki : kanser yapıcı etki
teratojenik etki : sakat yavru doğumlarına yol açan etki
transplasental karsinojenik etki : doğan çocuklarda, doğumdan yıllar sonra kanser oluşumu etkisi
immünotoksik etki: immün (bağışıklık) sistem üzerine toksik etki
fertilite : doğurganlık yeteneği üzerine etki
nörotoksik etki: sinir sistemi üzerine toksik etki
toksisite test sonuçlarından elde edilen verilerden ulaşılan ilk değer NOAEL (No Observed Advers effect level- gözlenebilen hiçbir yan etki göstermeyen doz) tespit edilir. diğer bir deyişle deney hayvanları ortalama yaşam sürelerini %70-80'ini kapsayacak sürede test edilen gıda katkısını almışlar ve NOAEL dozu hiçbir yan etki görülmeyen dozdur.
NOAEL (mg/kg) No Observed Advers Effect Level (Deney Hayvanlarında gözlenebilen hiçbir yan etki göstermeyen doz)
bundan sonraki adım, insanlarda güvenli olan dozdur ve bunun için bulunan NOAEL değeri, emniyet faktörüne bölünür. Emniyet faktörü genellikle 100 olarak belirlenmiştir. Diğer bir deyişle deney hayvanlarında hiçbir yan etki yaratmayan dozun yüzde biri insanlarda güvenli olarak kabul edilmiştir.
bu anlamda ortaya çıkan ifade ADI (Acceptable Daily Intake - Günlük alınmasına izin verilen miktar)
değeridir ve bu insanlarda güvenli doz olarak kabul edilir.
NOAEL değerinden ADI değerine aşağıdaki işlem yapılarak ulaşılır.
ADI=NOAEL /emniyet faktörü(100) mg/kg
MPI: Maximal Permissible Intake Per Day (Günlük alınmasına izin verilen en fazla miktar) değerine ulaşılır.
MPI : ADI (mg/kg) x 60 (kg) MPI' in ADI'dan farkı, değerin kg insan ağırlığı başına değil, birey başına hesaplanmasıdır.
Hesaplamada ortalama insan canlı ağırlığı 60 kg olarak kabul edilmiştir.
MPL: Maximal Permissible Level in Foodstuff Concerned (Gıda dikkate alınarak alınmasına izin verilen en fazla miktar) değerine ulaşılır. Bu değer gıdanın bir kilogramında bulunmasına izin verilen kontaminantın maksimum miktarını belirler.
ADI DEĞERİNİN DUYARLI GRUPLARA UYGULANMASI:
Bir gıda katkısının ömür boyu alınması durumunda insan sağlığına zarar vermeyeceği kabul edilen miktarı olan ADI değeri uygulaması 40 yılı aşkın süredir yapılmaktadır. Elde edilen deneyimler, bu uygulamanın insan sağlığı için yeterli koruma getirdiği görüşünü kuvvetlendirmiştir. Ancak aşağıda belirtilen duyarlı gruplara ek koruma önlemleri getirilmektedir.
infant ve çocuklar: infantlar (0-12 ay) ve çocukların (1-12 yaş) ADI uygulaması ile yeterli olarak korunup korunmadığı tartışılmaktadır. Bunun nedeni aşağıdaki görüşlerden kaynaklanmaktadır.
a)infantlar ve çocuklarda kimyasalların biyotransformasyon yoluyla aktivitelerini azaltan, atılımlarını kolaylaştıran biyokimyasal mekanizmalar ergenlerden farklıdır. b) İnfantlar ve çocuklar toksisiteye ergenlerden daha duyarlıdır.
c) infantların ve çocukların gıda gereksinmeleri ergenlere göre daha farklıdır. Bu da vücut ağırlığı başına alınan katkı ve kontaminant miktarını arttırmaktadır.
gıda ile ilgili herediter hastalık grupları: gıdalarla ilgili genetik-herediter hastalıklarda organizmada da bulunan bazı maddelerin metabolik bozukluklardan dolayı organlarda birikmesi veya değişik mekanizmalarla toksisite oluşturması söz konusudur. gıdalarda doğal olarak bulunan bazı maddeler bu hastalar için zararlı olabilmektedir. eğer bu doğal maddelerden bazıları gıda katkılarında mevcut ise, ADI uygulaması bu hastaları korumak için yetersiz kalacaktır.
alerjik reaksiyonlara yatkın olanlar: alerji doza bağlı olmayan immünolojik bir olaydır. bu yönüyle ADI uygulaması alerjik reaksiyonlara yatkın olanların korunmasında bir anlam ifade etmemektedir.
SONUÇ: tersten başlayalım ve başa doğru gidelim.. alerjik reaksiyona yatkın olanlar, infantlar ve çocuklar, günlük dozaj olarak fazla tüketim yapanlar, ömür boyu tüketim yapılması sebebiyle herkes, homojen dağılım olup olmadığı ve maksimum limitin aşılıp aşılmadığı konusunda kontrol yapılmaması (yüksek miktarlarda aşıldığını ileri sürenler var) sebebiyle herkes, tüketiciyi aldatması ve bilgi saklanması, en önemlisi de ölüm oranlarını ve ölüme sebep olan hastalıkların oranını hemen hemen iki katına çıkardığının istatistiki verileri, kronik toksitite sonuçları, dna üzerindeki olumsuz etkileri, kanser yapıcı etkisi, sakat çocuk doğurma etkisi, çocukların doğumdan sonra kansere yakalanma etkisi, bağışıklık sistemini çökertmesi etkisi, kısırlık etkisi ve sinir sistemini tahrip etme etkisi göz önünde bulundurulduğunda, insan sağlığını yok edip adeta üçüncü dünya ülkelerindeki nüfusu kontrol altında tutmak için bir araç olarak kullanıldığı izlenimi vermektedir..
tuzdaki siyanürün, kanın oksijen taşıma kapasitesini azaltması ve ulaştığı hücrelerde enerji üretimini bloke etmesi sebebiyle ilk önce, hassas dokulardan başlamak suretiyle hücreler ölüyor, DNA da bozulma oluşuyor, organlar zamanla işlevini yerine getiremez hale geliyor, kısa sürede yüksek tansiyon, astım, bronşit, şeker hastalığı, böbrek yetmezliği, alerji, beyin kanaması, iç kanama, kanser, kalp krizi, kardiyo vasküler rahatsızlıklar, hormonal bozukluklar, bitmeyen yorgunluk, bağışıklık sisteminin çökmesi, her türlü hastalığa yatkınlık, tedavi olamama ve neticesinde ölüm (ya da ex diyelim de daha bilimsel olsun) gerçekleşiyor.
BİREYSEL OLARAK NELER YAPILABİLİR??
bu kadar duyarsız ve işe yaramayan kalabalıkların varlıkları mı yoksa yoklukları mı daha iyi tartışılır ama, sağlığını korumak isteyen, içinde katkı maddesi olmadığından emin olduğu tuzu arasın, bulsun tüketsin.. tuza karıştırılması zorunlu olmamasına reğmen, zorunlu imiş gibi bol bol karıştırılan bu katkı maddesinin amerikada ve ingilterede kullanımı yasak.. bu katkı maddesinin en kısa süre içinde ülkemizde de yasaklanmasını veya en azından tuzların üzerine gözle görünür büyüklükte "akışkanlığı arttırmak için siyanür ilave edilmiştir" yazan tuzlar ile, "hiç bir katkı maddesi ilave edilmemiştir" şeklinde yazan tuzların ikisinin de kolaylıkla bulunabilecği günleri görmek isterim.. özellikle fırınlarda, lokantalarda ve tüm gıda sektöründe siyanürsüz, saf tuz kullanımının zorunlu olması da önemli.. lokantalarda gönül rahatlığıyla yemek yiyebilmek, fırınlardan gönül rahatlığıyla ekmek alabilmek için bu önemli.. siyanürün tuzdan çıkması ile ölüm oranlarının ve hastalık oranlarının yarı yarıya düştüğü güzel günleri görmek dileğiyle.. tüm güzel insanlara selamlar..
kaynak soran okuyucular oldu.. hayatlarının, yaşadıklarının, inanıp güvendiklerinin hepsinin yalan olduğunun farkında olmadan ezbere yaşayan robot insanlardan.. hayatlarının üzerine kurulduğu yalanları sorgulamayıp, onlarla çeliştiğini gördükleri doğruları sorguluyorlar..
mutlu olacaksanız alın size kaynakça..
kanun, yönetmelik ve tebliğer için: resmigazete.gov.tr
istatistik bilgileri için: tuik.gov.tr
tıbbi konularda ise: tıp fakültelerinde okutulan, fizyoloji kitapları ve toksikoloji kitapları..
ak kara kam
Erkan Hoca / Beşinci Boyut
Sevgili Hocam KAYNAK TUZ Çorum Sungurlu Akçakoyunlu ve Sarıkaya Kaynak Tuzlalarının tuzu binlerce yıldır faal halde olup doğal ortamda hiç bir kimyasal katkıya gerek kalmaksızın kristalize olan zengin mineralli bir tuzdur. Rezerv bakımından son derece azdır. www.tuz.gen.tr
YanıtlaSilÇorumda isviçre teknolojisi ile tam otomatik rafinasyon yöntemi ile KAYA TUZU üretim yapan ISO 9001:2008 ve TS EN ISO 22000 belgelerine sahip bir tuz firmasının ürettikleri kaya tuzuna E536 katkı maddesini ilave ettikleri 25 kg lık torbaların üzerinde yazılı.. bu tuz bir iki kg lık plastik torbalara doldurulup SAF DOĞAL KAYA TUZU diye satılıyor.. bahsettiğiniz firma HİÇ BİR KATKI MADDESİ İLAVE EDİLMEMİŞTİR yazarak satıyorsa sorun yok.. deniz tuzu da olsa kaya tuzu da olsa SİYANÜR KATKI MADDESİ E536 ilave edilmemiş ise sorun yok.. zaten vücudumuzun tuza her zaman ihtiyacı var..
SilŞu anda konuyla alakasız bir şey soracağım ama NaCN bir siyanür müdür yada tuz kategorisine girer mi
YanıtlaSilNaCN (sodyum siyanür), alkali siyanür tuzları gurubuna giriyor.. evet siyanürün bir çeşidi..
SilHocam memlaha tuz nedir? Onu kullanabilir miyiz? Güvenli tuz nedir ? herkes başka bir şey söylüyor..Tuza ilave edilen iyot da hayati bir madde..Bunu da gözardı etmemek lazım...
YanıtlaSilsiyanür (e536) ilave edilmemiş, kirlilik analizinden geçmiş her marka tuzu kullanabilirsiniz.. iyot eksiğiniz varsa( siyanürlü veya kirli olmamak kaydıyla) onu da kullanabilirsiniz..
Silsayın beşinci şaman,
YanıtlaSilyazınızı dikkatle ama dehşet içinde okudum ve hemen evdeki paket tuzu çöpe attım..
sorum şu : tuz üzerinden alınan siyanür tuzlarının birikimi hangi seviyeye gelirse, kanser riski başlar ??? yani yemeklerde alınan siyanür tuzu yeterli mi organ bozulmaları için ?
ikinci sorum : vücut, yani organizma bu siyanür tuzlarını tasfiye edip atabiliyor mu, yoksa vücudun bir yerinde birikiyor mu bu siyanürler ??
tuz ile veya diğer hazır gıdalar ile vücuda alınan siyanür ağır metaller gibi birikim yapmaz, kimyasal değişime uğrar, vücuda hasar verir ve kaybolur.. bu yüzden tahlillerde hiç bir şey bulunamaz. verdiği tahribatı vücut iyileştirmeye çalışır, bir süre direnir.. iyileştirme hızı tahribat hızını karşılayamaz hale gelince çok hızlı bir şekilde metabolizma çöker.. hasar, geri dönüşü mümkün olmayan seviyeye gelmeden önce, beslenme ve çevre olumsuzlukları düzeltilirse kanser ve diğer hastalıklar hızla iyileşir..
SilPeki suyu yumuşatmak için bulaşık makinesine tuz koyuyoruz. İçinde E536 olan tuzu koysak yine bize zararı olur mu? Doğal kaya tuzu diye almıştık ki değil. Evde 10 kilodan fazla var...
YanıtlaSilyıkanmış elbise üzerinde kalması muhtemel kalıntının cilde teması ile zarar görebilir miyiz diye soruyorsanız, olumsuz etkisinin sıfıra yakın olabileceğini söyleyebiliriz.. mesajınızı yeni fark ettim, gecikmeden dolayı kusura bakmayın.. selamlar..
SilBu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSil