28 Eylül 2015 Pazartesi

DEVLET VARLIKLARININ YOK OLUŞ SÜRECİ..

devlet varlıklarının yaratılışı, çalışma fonksiyonları, insanlarla savaşma yöntemleri ve yok oluş süreçlerini içeren bir yazıyı hazırlayacağımı uzun süre önce belirtmiştim.. bu zor bir yazı olacağı için önce bu yazının yazılma zamanının gelmesini bekledim.. çünkü bu yazıda anlatılacakların en erken 2019-2020 li yıllarda başlayabileceğini düşünüyorum.. sonraki süreci hep birlikte göreceğiz .. daha önce kuramsal olarak varlık kavramı ve aşk kavramı konusunda iki yazı yazmıştım, bu yazıyı okumadan önce o iki yazıda varlık konusu ile ilgili bazı terimlerin üzerine inşa edilecek bu yazının kolay anlaşılabilmesi için o iki yazıyı okumuş olmakta fayda var.. çünkü literatürde olmayan bir kaç yeni kavram kullanılacak.. devlet varlığının özelliğini açıklayarak başlayalım yazımıza .. devlet varlıkları da insanlar tarafından yaratılan diğer varlıklar gibi hastalıklı, eksik olmak zorundadır.. çünkü insan mükemmel kusursuz varlık yaratma kapasitesine sahip olarak yaratılmamıştır.. kendisi yaratıcı değil yaratılmış bir varlıktır.. mükemmel bir varlık yaratabilmek sadece tanrıya mahsustur.. yaratılmışın mükemmel bir varlık yaratması onun tanrı statüne çıkması anlamına gelir ki bu mantık olarak muhaldir, olması düşünülemez.. insanın yarattığı bir mahluk olan devlet varlığı bu sebeple zaten ilk yaratılışı itibariyle arızalı olarak yaratılmıştır.. bu arızalı varlık belki insanların yarattığı en zararlı varlık türü olarak kalacaktır.. zira devlet denen varlığın düşmanı insan neslidir.. devlet önce kendi ülkesindeki insanları köleleştirmek ve kendine itaat ettirmek için sistemler kurar, onları tamamen köleleştirir, kendisine itaat etmeyeni yok eder, sonra da diğer devletlerin insanlarını da kendi egemenliğine almak için onlarla savaşır.. devletlerin yaratılış süreci tıpkı diğer insana ait yaratılan varlıklar gibi ilk önce insanın beyninde düşünce olarak başladı.. hastalıklı beyne sahip bir insan, insanların özgür yaşamlarını kıskanıp, tüm insanları kendisine itaat etmek zorunda kalacakları bir varlık yaratmayı düşündü.. bu varlığı oluşturduktan sonra kendisi bu varlığın yaratıcısı olduğu için bu varlığı yönetecek ve böylelikle tüm insanların özgürlüklerini ele geçirip onları köle, kendisini de topluma hükmeden efendi yapacaktı.. ilk plan bu idi.. insanların kendi özgürlüklerini kısıtlayacak bir varlığa durup dururken itaat etmeleri nasıl sağlanacaktı.. bu sorun aşılırsa yeni doğan kişiler kendilerini zaten bu kölelik sisteminin içinde doğacakları için sonrakilerin itaati çok daha kolay olacaktı.. ilk itaati sağlamak için, güzel bir yalan bulunmalıydı.. güvenliğin, adaletin ve ekonomik refahın sağlanabilmesi için devlet denen kurumun mutlaka olması gerektiği fikri güzel bir yalan olarak ortaya atıldı.. bu fikirleri beslemek için, herkesin hoşuna gidecek kurallar sayıldı.. bu kurallar toplumun kabul ettiği kurallar olacaktı ve bu kuralların uygulanabilmesi ve devamlılığı için insanların itaat edeceği bir varlığa ihtiyaç olduğu söylendi.. bu varlık devlet olacaktı.. insanların kulağına güzel kurallar ve bu kuralların kurumsal olarak uygulanabilecek olması gayet hoş geldi.. devlet denen bu varlığın yaşayabilmesi için herkesin itaat etmesi kurallara ve kuralları koyanlara itaat etmesi gerekiyordu.. hatta devlet denen varlık için çalışan görevlilerin giderlerini karşılamak için para vermek ve hizmet etmek gerekiyordu.. insanlar, kurallara itaat etmeyen insanları cezalandırmak için ve başka ülkelerden gelmesi muhtemel saldırılardan kendilerini korumak için devlete itaat etmeyi, vergi vermeyi ve askerlik yapmayı kabul ettiler.. kuralların uygulanacağı ve kuralları ihlal edeceklerin yargılanıp cezalandırılacakları adalet kurumlarının meşruiyetini kabul ettiler.. işler buraya kadar güzel görünüyordu.. insanı, yani halkını düşman olarak gören o şekilde yaratılan devlet, tıpkı diğer varlıklar gibi bir varlık idi.. bilincinin farkında olan, aklı olan , bedeni olan bir canlı idi.. düşmanı da insan idi.. devlet denen bu varlık türü hızla çoğalmaya başladı.. bu varlık diğer varlıklar gibi sonsuza kadar yaşamak istiyordu.. varlığını sonsuza kadar sürdürmek ve gücünü sürekli arttırmak için savaşımlar başladı.. bu aşamadan sonra devlet vahşileşmeye başladı ve kendi kurallarını kendisi koymaya başladı.. devletin yönetimine en acımasız insanları seçmek ve kuralları vahşi bir şekilde uygulamak .. devlete ve onun koyduğu kurallara itaat etmeyenler en sert şekilde cezalandırılacaktı.. insan mı, devlet mi öncelikli? sorusuna artık, “elbette devlet önceliklidir” aşamasına gelinince insanlara karşı her türlü zulmün reva ve hak olarak görüleceği bir aşamaya gelinmişti.. artık devleti yönetmek için guruplar devletin prototipi denilecek küçük küçük devletçikler oluşturmaya başladılar.. tabi bu devletçikler büyük devletin kontrolünde oluşturuluyordu.. insanlar bu küçük devletçiklerden birisini seçeceklerdi.. bunlar, partiler, şirketler, vakıflar vb her türlü tüzel kişiliklerdi.. devletin kontrolünde gerçekleşen bu süreç, sadece insanların kendilerini daha iyi hissetmelerini sağlıyordu.. seçilen, güç kazanıp gücü büyüyen küçük devletçikler güçleri oranında, büyük devleti yönetiyordu.. gücü tek başına tamamen ele geçirince bu küçük devletçiğin önünde iki tercih vardı, birisi büyük devlete mutlak itaat, ikincisi de büyük devleti yavaş veya hızlı bir şekilde ele geçirip küçük devletin, büyük devlet haline geçmesi.. buna devrim deniyordu.. aslında pek bir şey değişmiyordu.. çünkü yeni kurulan da yine başka bir devlet oluyordu.. hem de eksik taraflarını güçlendirmiş açıklarını kapatmış daha da vahşileşmiş daha da zalimleşmiş bir devlet oluşuyordu.. bu süreç sürekli en kötü en vahşi devletçiğin büyük devleti ele geçirip biraz daha vahşileştirmesi ile sonuçlandı.. artık günümüzde insanlar devletin, gücünü kullandığı, asker, polis, zabıta, vergi memuru, adalet kurumu mensupları ile çepeçevre kuşatılmış durumda.. artık devletler kendi halklarını ve güçlerinin yettiği kadar da diğer devletlerin halklarını o kadar kuşatmış durumda ki, insanlar özgürlüklerini yaşayabilecekleri hiç bir yer bulamayacak kadar bunaltılmış durumda.. insanlar artık devletlerin kendilerine iç ve dış güvenlik sağlamadıklarını, adaleti sağlamadıklarını ekonomik olarak kendilerine fırsatlar vermediklerini gördüler.. devlete güvenlikleri için vergi vermelerine rağmen, güvenliklerini sağlamak için, özel güvenlik sistemleri kurmak, özel güvenlikçiler tutmak ve hatta bu yetersiz kalırsa diye, sigorta şirketlerine pirim adı altında yeni vergiler ödemek zorunda kaldıklarını gördüler.. kendi vergileriyle yapılan köprülerden geçmek için oto yollardan geçmek için her seferinde yeniden para ödemek zorunda kaldıklarını gördüler.. bisiklet ile at ile at arabası ile otobandan, köprüden geçmelerinin yasak olduğunu gördüler.. adalet sisteminin kişilere göre farklı farklı çalıştığını gördüler.. gelirlerinin daha da artmadığını sürekli azaldığını gördüler.. kendilerinin kurduğu devlet, çıkaracağı kanunları insanlara sormuyor kendi istediği kanunları çıkartıyor ve halka sadece itaat etme seçeneği dayatılıyordu.. bu adaletsiz sistemi yürüten kişilere de dokunulmazlık hakkı veriliyordu.. zira kurallar o kadar acımasız idi ki, bu kuralları uygulatanların bu kurallardan muaf olması lazım dı ki, kuralları uygulatabilecek kişiler bulunabilsin.. devletlerin yok oluş sürecine girmelerini izah etmeden önce devletlerin” bedenlerini” oluşturan unsurlar ve “devletlerin gücünün ölçü birimlerini” de izah edelim.. devletin bedenini, insanlar onları görünce aklına devleti getirten her insan varlığı, devletlerin bedenlerinin bir bölümüdür.. kendileri görüldüğünde akıla devlet gelen tüm varlıklar devletin bedenidir genel anlamda.. bir askeri araç, bir polis, bir ambulans fark etmez.. insan, araç, gayri menkuller, tabelalar, reklamlar gibi görünen varlıklar veya seçim sistemi, devlete ait tüm tüzel kişilikler tüm kurumlar ve bunları hatırlatan tüm varlıklar devletin bedeninin parçalarıdır.. devletin parçalarını, devletin gücünün birimini izah edebilmek için açıkladık.. devletin gücünü “iki ölçü birimi” ile izah etmek gerekiyor.. bunlar yeni kavramlar.. birincisi “devletin kesit gücü”, yani bir gün içinde devlet kurumunu akla getiren varlıkların kaç insan tarafından görüldüğü ve aklından devlet kavramının geçtiği toplam tekrar sayısı.. kolay anlaşılsın diye, örneğin, bir devletin 100 halkı var, bir günde bunlardan 90 tanesi ortalama 10 kez devleti hatırlayacak varlık gördüler.. o zaman bu devletin günlük gücü 900 adam/tekrar birimi dir. İnsanların günlük, devlete ait varlıkları görmesi ve bunu düşünmesi sayısı ne kadar artarsa devlete bağımlılık ve kölelik artar.. ne kadar azalırsa kişilerin özgürlükleri artar.. devletler bunu bildikleri için, “çoklayıcı” denen “katalizörleri” kullanırlar.. nedir çoklayıcı?.. devlete ait varlıkların tek tek görünmesi ile toplu olarak görünmesinin farkı vardır.. izleyenlerin tek tek izlemesi ile toplu olarak izlemesi de farklı sonuçlar doğurur.. şöyle ki.. 1 askeri bir vatandaş görse 1x1=1 adam/tekrar devlet gücü yaratılır.. oysa gurup halindeki 5 askeri, gurup halindeki beş vatandaş gördüğünde 5x5=25 adam/tekrar devlet gücü yaratılır.. bu çoklayıcı sistem gurup halinde yapılan tüm aktivitelerde aynı şekilde ortaya çıkar.. devletler bu sistemi bildikleri için, görüntülü, sesli, sanal veya gerçek bedenlerini gösterirken sayılarını arttırmayı özellikle tercih ederler.. bir seçim mitinginde on bin kişiyi, elli bin kişi olarak lanse etmek izleyenlerin sayısıyla bu sayının çarpımı kadar toplam etki oluşturacağı için propaganda açısından oldukça önem taşımaktadır.. devletler güçlerinin kesit birimlerini arttırmak için her türlü güç çoklayıcı sistemi kullanırlar.. insanlar devletlerin gücünü gördükçe isyan etme güçleri kırılır ve devletlere itaat etmekten başka çareleri olmadığını hissederler.. “ toplam devlet gücü” ise, devletin kurulduğu andan itibaren en son güne kadar devlete ait her türlü varlığın insanların aklında kaç kez çağrışım yaptığı sayısının genel toplamı ile ölçülür.. burada devletin yaşı, devletin bedeni olarak kullanılan varlık sayısı, varlıkların insanlar tarafından düşünülme günlük tekrar sayısı ve kullanılan çoklayıcılar toplam gücü oluşturan unsurlar olarak ortaya çıkıyor.. şimdi de “devletlerin yok oluş sürecine” girmeleri ve yok oluş süreçleri izah edilecek.. artık devletlerin insanların özgürlüklerini kısıtlayan, insanlara hiç bir ek refah sağlamayan, sürekli yasaklar koyan, sürekli sömüren, sürekli güçlenen ve daha fazla vahşileşen insan düşmanı olarak yaratılmış bir varlık türü olduğun, insanlar tarafından fark edilmeye başlanıyor.. ama devletler de, kendileri ile savaşmak isteyecek insanları tespit etmek ve onları yok etmek için de sistemler geliştirmiştir.. insanlar, yeni bir parti kurarlarsa veya devleti yıkmak için örgütlenirlerse bu çalışmalar da yeni bir devlet nüvesi olacağı için, devletlerin yok olmasını temin edemez.. sadece eski devleti yıkıp daha vahşi yeni bir devlet oluşmasını sağlar ki görüldüğü gibi yeni devletler eski devletlerden daha güçlü olacağı için artık bu yöntemin kullanılmaması gerektiğini insanlar fark ederler.. çözümün “bireyselleşme” olduğunun insanlar tarafından algılaması devletlerin çöküşünün başlangıcını oluşturacak.. insanlar bireyselleşeceği için, devletler savaşacak örgüt veya gurup bulamayacak.. insanlar “pasif direnişe” başlayacaklar.. öncelikle devletin kullandığı “çoklayıcılar” devre dışı bırakılacak.. insanlar radyo, televizyon, gazetelerden devletin gücünün çoklanmasına izin vermeyecekler.. devleti hatırlatan, radyo, televizyon veya gazete, dinlenmeyecek, izlenmeyecek ve okunmayacak.. böylece devletin “ günlük güç tekrar sayısı” birey bazında azalacak.. insanlar bir yerlerde” toplanmayacaklar”.. hatta protesto için bile toplanmayacaklar.. devletler “dövecek protestocu” bulamayacak, gücünü göstermek için bunu “ haber” yapıp “çoklayıcı” olarak kullanamayacak.. ikinci merhalede, “artık ürün” oluşturulmayacak… herkes ihtiyacı kadar çalışacak.. karnını doyuracak kadar çalıştıktan sonra “biriktirmek için” fazladan çalışmayacak.. böylece “emeğinin sömürülmesini azaltacak”.. sömürü azaldıkça devletlerin güç kaynakları kurumaya başlayacak ve “devlet, bedenini oluşturan kişilerin ve araçların sürdürülebilirliğini taşıyamayınca” “azaltma” yoluna gidecek.. “devletin bedeni azaldıkça” gücü de azalacak.. bu döngü çalıştıkça “devletlerin varlığına gerek olmadığı” tüm dünya insanları tarafından ortak fikir olarak kabul edilecek.. “insanları birbirleri ile savaştıran” zaten “devletler” olduğu için “devletlerin olmadığı bir dünyanın” “savaşlardan korunmanın tek yolu” olduğu kabullenilecek.. barışın, bireysel özgürlüğün hakim olabilmesinin tek yolunun devlet varlıklarının son bulmasıyla gerçekleşebileceği kanaati, tüm dünya halklarının binlerce yıldır devletlere kaptırdıkları özgürlüklerini yeniden ele geçirmelerini sağlayacaktır.. topluluk içinde yaşamanın kuralları olmayacak mı.. elbette olacak.. muhtemelen, şehir toplulukları oluşacak.. bu günkü anlamıyla, yasama yürütme yargı adalet sisteminin tamamı bizzat halk tarafından doğrudan kullanılacak.. kuralları kendileri koyacak, kendileri uygulayacak, kendileri denetleyecek, hoşlarına gitmeyen kuralları kendileri değiştirecek.. kısa süre içinde bu yöntem atomize olacak .. bu basit ve özgürlükçü sistemin bağımsız şehirler birliği oluşturması mükün.. bu sürecin başlangıç aşamasının, yaşanılması çok zor alanlarda örneğin denizlerin üzerinde yüzer evlerde veya, okyanuslardaki kayalıklarda veya kutuplarda özgür yaşamak isteyen bireyler tarafından oluşturulan devletsiz bağımsız bireylerden oluşan örnek insan guruplarının oluşması ve devletlerin hakimiyeti altında köle olarak yaşayan insanlara bu düşüncenin aşılanması suretiyle tüm dünyanın devletsiz şehir topluluklarına dönüşmesi, şeklinde de görebiliriz.. bunun nasıl gerçekleşeceğini zaman içinde göreceğiz.. dünyanın yok olmasından önce yaşanması beklenen altın devirin bu şekilde oluşacağını düşünüyorum.. böyle bir süreç yaşanmaz ise ne olacak? at arabası ile aya yolculuk yapmak fikri gibi, bilim-kurgu bir hayal olarak belki bir romana veya filme konu olabilir.. sorun yok..
 ak kara kam /eylül-2015






19 Ocak 2015 Pazartesi

AYI DİYETİ İLE YAĞLARINIZDAN KURTULUN

AYI DİYETİ İLE YAĞLARINIZDAN KURTULUN

daha önce AYI DİYETİ diye bir diyet duydunuz mu? elbette duymadınız.. bu ismi ben uydurdum çünkü.. şu ana kadar bazı arkadaşlara bu diyetin mantığını anlattım ama ilk kez yazıyorum.. nedir bu ayı diyeti.. ayıların beslenme yöntemlerinden bazı beslenme kurallarına ulaşmak ve bu kurallara göre yaptığımız besenme yanlışlarımızı tespit edip ihtiyacımız olan doğru beslenme yöntemine ulaşmak.. bu kadar basit aslında.. ayıların kendi ihtiyaçlarına göre nasıl beslendikleri ve bizim kendi ihtiyaçlarımıza uygun olmayan beslenme şekline yoğunlaşalım.. 
ayılar çok hareket ederler, çok gezerler, çok yemek yerler, çok spor yaparlar vücutları oldukça kaslıdır ve aynı zamanda oldukça yüksek yağ stoklarlar..
ayılar bu kadar yağı neden stok yaparlar.. uzun süren kış uykusunda yağı enerji kaynağı olarak kullanmak için elbette..
peki bu kadar yağı biriktirmeyi nasıl başarır.. vücudunun günlük ihtiyaçlarından daha fazla besin maddeleri alarak.. günlük ihtiyaçtan daha fazla alınan karbonhidratı yağ olarak biriktirirler ve beslenemeyecekleri, uzun kış uykusu için stok yaparlar..
insanların yağ stoğu yapmaları için bir ihtiyaç var mı.. elbette yok..
o halde ayıların yaz sezonunda yaptıkları beslenme ve aşırı hareketlilik kendileri için doğru olabilir ama ihtiyaçlarımız aynı olmadığı için bizim bu tür bir beslenme ve hareket modelinden uzak durmamız gerekiyor..
yaz sezonunda ayıların beslenme şekline ve hareket sistemine benzeyen bir modeli biz de benimser isek, ayıya benzeyen obez bir görüntüye ulaşırız ama ayılar kış uykusunda bu stokları kullanırken biz kullanamadığımız için yanlış yapmış oluruz..
aslında bu yazıda özellikle vurgu yapmak istediğim iki husus var..
birincisi yanlış beslenme ve yanlış hareket modelimizi tespit edip bu yanlışları yaşamımızdan çıkarmamız..
ikinci konu ise, bu yanlışımızın sonucu olarak ortaya çıkan yağ stoğunu eritebilmek için önerilen yanlış yöntemlerin sakıncalarını belirtmek ve şu ana kadar literatürde olmayan ayı diyeti yöntemiyle yağ yakımı sistemini izah etmek..
bu yazıya "ayı diyeti" dememin sebebi de "yağ yakımında bu metodun" kullanılacak olması..
beslenme ve hareket modelimizdeki temel yanlışlar konusunda detaylara ve açıklamalara girmeyeceğim, girersem bir kitap çıkar bu konulardan.. özeti şu:
1-ihtiyacımızdan daha fazla kas yapmaya çalışmamız..
2-profesyonel sporcu olmayan kişilerin, profesyonel sporcuların yapabilecekleri zorlayıcı aktiviteleri yapmaya çalışmaları..
3-egzersizlerin kişiye uygun süreden daha fazla yapılmaya çalışılması ve egzersiz faaliyeti takviminin düzensiz uygulanması..
4-vücudumuzun harcadığı günlük toplam kaloriden daha yüksek miktarda besin alınması..
5-beslenme öğelerimizin içinde bulunan besin türlerinin hangisine ne kadar ihtiyacımız olduğunu bilmeden, yanlış beslenmemiz (bazıları eksik bazıları fazla)
6-gün içinde almamız gereken toplam besin ögelerinin hangi zamanlarda, ne miktarlarda ve hangi besin ögelerinin hangileriyle birlikte veya ayrı olarak alacağımızı bilmememiz.
7-yemek ve uyku saati arasındaki metobolik ilişkiyi bilmememiz. yemek ve uyku saatlerini bize zarar verecek şekilde hatalı olarak kullanmamız.
yukarıdaki yanlışlıkların tamamı, vücudun aklimatize olma muzcesini işlevsiz hale getiriyor.. aşırı ve düzensiz hareket etme huyumuzdan vazgeçmemiz gerekiyor.. bunu başardığımız zaman vücut günlük kalori ihtiyacı ezberleyecek ve doğru beslenmeyi öğrendiği için, aşırı yağ birikimi sorununu çözmüş olacak..
bu tamam da bu güne kadar alınmış, birikmiş yağları nasıl eriteceğiz ??
ayıların yağı eritme sistemi ile aynı.. yağı eritme konusundaki önemli bir yanlışı yine ayılardan öğreneceğiz.. çok hareket ederek yağ eritilmez.. öyle olsaydı ayılar çok spor yaptıkları yaz mevsiminde yağ biriktiremezlerdi.. enerji ihtiyacının yüksek seviyede olduğunda, öncelikle karbonhidratlar kullanılır.. düşük seviyede enerjiye ihtiyaç varsa ve karbonhidrat stokları tükenmişse ancak o zaman yağ stokları daha yoğun kullanılır.. uyanıkken yatma pozisyonunda bile olsak matabolizmanın sabit ihtiyacı olan kaloriyi elde etmek için bile karbonhidrata ihtiyacımız olacak..
en verimli yağ yakma hızı, metabolizmanın en yavaş çalıştığı zamandır.. yani uyku halidir.. yani uyurken aç kalabiliriz, açlık hissetmeyiz.. ama bir sorun var, aç iken uykuya dalamayız !! karaciğerimiz ve kaslarda yeterli glikojen stoğumuz varken uyuyabiliriz.. yatmadan önce, ya da bir şekilde gece uyanınca yemek yeme ihtiyacı bazal metabolizmanın ihtiyacını giderebilecek seviyede bile glikojen stoğunun kalmaması sebeple oluşur..
o zaman uykuda yağ yakmanın sihirli formülüne yaklaştık..
"enerji stoğu tükenmeden kısa bir süre önce uykuya dalmak ve uykunun büyük bölümünde yağ yakabilmeyi başarmak".. bunu, ölçmeden ve planlama yapmadan başaramayız.. saat kaçta yatacağımızı planlayıp en son yediğimiz yemeğin içeriğindeki karbonhidratın miktarını da yatma saatimizden bir saat sonra bitecek miktarda almalıyız.. böylece uyurken yağlarımızdan kurtulacağız.. sabahları uyakıkken de günlük kalori ihtiyacımız kadar besin maddeleri alacağımız için kısa bir süre sonra vücudumuzun kendiliğinden fit hale geldiğini şaşkınlıkla göreceğiz.. hiç bir gıda maddesi kısıtlaması yapmaksızın.. ama vücudumuzun ihtiyacı olan karbonhidratlar, proteinler, yağlar, mineraller, vitaminler ve sıvının ihtiyacımızı karşılayacak kadar alınmasını mutlaka temin etmek kaydıyla ve ihtiyacımızdan fazla kalori oluşturmamak kaydıyla, istediğimiz her şeyi yiyebiliriz ve zaten yememiz gerekiyor.. spor veya egzersiz yapmayı öneren ama harcanan kaloriyi karşılayacak kadar besin maddeleri alınmasına izin vermeyen (eksi kalori oluşturan) diyet önerileri ile karbonhidrat, protein, yağ, mineral, vitamin ve sıvı dan bazılarını almayarak veya azaltarak veya bazılarını azaltıp bazılarını arttırarak yapılacak tüm diyetler insan sağlığına ciddi derecede zarar verebilir !!! diyet, beslenme, egzersiz hastalık teşhis ve tedavisi konusunda, diplomalı, eğitimli veya eğitimsiz kişiler tarafından genellikle yanlış pek çok bilgi ortalıkta dolaşmaktadır.. insanların özellikle hata yapmaları için yanlış yönendirilmelerinin en temel sebebi, insanların yanlış beslenmesinden, yanlış egzersiz yapmasından, hasta olmasından, tedaviye ihtiyacının olmasından, yüksek miktarlarda gelir elde eden dev sektörlerin olması !! sektörlerin sürekli gelir elde edebilmeleri için sürekli müşteriye (hata yapan insana) ihtiyaçları oluyor.. insanlara sürekli yanlış yaptırabilmenin en basit yolu da yanlış yönlendirilmenin yetkili kişiler tarafından yapılacağı bir eğitim ve ekonomik sisteminin kurulması..
bu sistem çalışıyor .. önce yanlış beslenme yöntemleri, fast food sistemi veya doğal olmayan ürünlerle yanlış beslenmeniz sağlanıp paranız bir kez alınıyor.. sonra kilo alıp obez olduktan sonra, diyetisyenlere, fitnes merkezlerine para ödüyorsunuz, sonra sorunlarınız çözülmüyor, psikologlara psikiyatristlere ödeme yapıyorsunuz, sonra hastanlere ve ilaç sektörüne ödeme yapmaya devam ediyorsunuz.. hayatınızdan memnunsanız sömürülmeye devam edin..
ama değilseniz şunu bilin ki, "eksi kalori" mantığı ile çalışan tüm diyetler vücutta az veya çok hasar oluşturur. bağışıklık sistemini çökertme ve hatta bazen ölümle sonuçlanabilecek riskler içerir.. ayı diyetinin özeti ise şu.. vücudumuzun ihtiyacı olan her şeyi, ihtiyaç miktarı kadar alıyoruz.. vücudumuzun kas yapısının nasıl olacağına karar verirken kişiye özel, günlük ihtiyaçlarımızı karşılayacak limitte şekillendiriyoruz. vücudumuzun aklimatize olma özelliğinde onun kafasını karıştıracak inişli çıkışlı dengesiz, hareket etme davranışları yapmıyoruz, kendi özel ihtiyaçlarımızı karşılamaya uygun kişisel bir yaşam modeli geliştiriyoruz .. beslenme ve hareket tarzımızı alışkanlık haline getiriyoruz.. spor yapmayı profesyonel sporculara bırakıyoruz.. egzersizleri ise ya düzenli yapıyoruz, düzenli yapamıyorsak hiç yapmyoruz.. ama günlük yaşantımızda, vücudumuzu mümkün olduğunca fazla kullanarak hareketli bir yaşam şeklini benimsiyoruz.. fazla yağlarımızı da uykuda yok edecek şekilde, akşam yemeğinin içeriği, saati ve yemek miktarını ayarlamak suretiyle program yapıyoruz..
karaciğerimizdeki ve kaslarımızdaki glikojen stoklarımızın tükenmesine bir saat kaldığında uykuya dalmış oluyoruz.. ayı diyetini kullanmak suretiyle, ayı görünüşünde olmayan, panter gibi güçlü veya ceylan gibi fit, sağlıklı bir vücudunuzun olmasını temenni eder, aynı zamanda kendisiyle, çevresiyle, doğayla uyumlu akıl ve ruh sağlığı yerinde mutlu bireyler olarak yaşamanızı dilerim..
ak kara kam