28 Eylül 2015 Pazartesi

DEVLET VARLIKLARININ YOK OLUŞ SÜRECİ..

devlet varlıklarının yaratılışı, çalışma fonksiyonları, insanlarla savaşma yöntemleri ve yok oluş süreçlerini içeren bir yazıyı hazırlayacağımı uzun süre önce belirtmiştim.. bu zor bir yazı olacağı için önce bu yazının yazılma zamanının gelmesini bekledim.. çünkü bu yazıda anlatılacakların en erken 2019-2020 li yıllarda başlayabileceğini düşünüyorum.. sonraki süreci hep birlikte göreceğiz .. daha önce kuramsal olarak varlık kavramı ve aşk kavramı konusunda iki yazı yazmıştım, bu yazıyı okumadan önce o iki yazıda varlık konusu ile ilgili bazı terimlerin üzerine inşa edilecek bu yazının kolay anlaşılabilmesi için o iki yazıyı okumuş olmakta fayda var.. çünkü literatürde olmayan bir kaç yeni kavram kullanılacak.. devlet varlığının özelliğini açıklayarak başlayalım yazımıza .. devlet varlıkları da insanlar tarafından yaratılan diğer varlıklar gibi hastalıklı, eksik olmak zorundadır.. çünkü insan mükemmel kusursuz varlık yaratma kapasitesine sahip olarak yaratılmamıştır.. kendisi yaratıcı değil yaratılmış bir varlıktır.. mükemmel bir varlık yaratabilmek sadece tanrıya mahsustur.. yaratılmışın mükemmel bir varlık yaratması onun tanrı statüne çıkması anlamına gelir ki bu mantık olarak muhaldir, olması düşünülemez.. insanın yarattığı bir mahluk olan devlet varlığı bu sebeple zaten ilk yaratılışı itibariyle arızalı olarak yaratılmıştır.. bu arızalı varlık belki insanların yarattığı en zararlı varlık türü olarak kalacaktır.. zira devlet denen varlığın düşmanı insan neslidir.. devlet önce kendi ülkesindeki insanları köleleştirmek ve kendine itaat ettirmek için sistemler kurar, onları tamamen köleleştirir, kendisine itaat etmeyeni yok eder, sonra da diğer devletlerin insanlarını da kendi egemenliğine almak için onlarla savaşır.. devletlerin yaratılış süreci tıpkı diğer insana ait yaratılan varlıklar gibi ilk önce insanın beyninde düşünce olarak başladı.. hastalıklı beyne sahip bir insan, insanların özgür yaşamlarını kıskanıp, tüm insanları kendisine itaat etmek zorunda kalacakları bir varlık yaratmayı düşündü.. bu varlığı oluşturduktan sonra kendisi bu varlığın yaratıcısı olduğu için bu varlığı yönetecek ve böylelikle tüm insanların özgürlüklerini ele geçirip onları köle, kendisini de topluma hükmeden efendi yapacaktı.. ilk plan bu idi.. insanların kendi özgürlüklerini kısıtlayacak bir varlığa durup dururken itaat etmeleri nasıl sağlanacaktı.. bu sorun aşılırsa yeni doğan kişiler kendilerini zaten bu kölelik sisteminin içinde doğacakları için sonrakilerin itaati çok daha kolay olacaktı.. ilk itaati sağlamak için, güzel bir yalan bulunmalıydı.. güvenliğin, adaletin ve ekonomik refahın sağlanabilmesi için devlet denen kurumun mutlaka olması gerektiği fikri güzel bir yalan olarak ortaya atıldı.. bu fikirleri beslemek için, herkesin hoşuna gidecek kurallar sayıldı.. bu kurallar toplumun kabul ettiği kurallar olacaktı ve bu kuralların uygulanabilmesi ve devamlılığı için insanların itaat edeceği bir varlığa ihtiyaç olduğu söylendi.. bu varlık devlet olacaktı.. insanların kulağına güzel kurallar ve bu kuralların kurumsal olarak uygulanabilecek olması gayet hoş geldi.. devlet denen bu varlığın yaşayabilmesi için herkesin itaat etmesi kurallara ve kuralları koyanlara itaat etmesi gerekiyordu.. hatta devlet denen varlık için çalışan görevlilerin giderlerini karşılamak için para vermek ve hizmet etmek gerekiyordu.. insanlar, kurallara itaat etmeyen insanları cezalandırmak için ve başka ülkelerden gelmesi muhtemel saldırılardan kendilerini korumak için devlete itaat etmeyi, vergi vermeyi ve askerlik yapmayı kabul ettiler.. kuralların uygulanacağı ve kuralları ihlal edeceklerin yargılanıp cezalandırılacakları adalet kurumlarının meşruiyetini kabul ettiler.. işler buraya kadar güzel görünüyordu.. insanı, yani halkını düşman olarak gören o şekilde yaratılan devlet, tıpkı diğer varlıklar gibi bir varlık idi.. bilincinin farkında olan, aklı olan , bedeni olan bir canlı idi.. düşmanı da insan idi.. devlet denen bu varlık türü hızla çoğalmaya başladı.. bu varlık diğer varlıklar gibi sonsuza kadar yaşamak istiyordu.. varlığını sonsuza kadar sürdürmek ve gücünü sürekli arttırmak için savaşımlar başladı.. bu aşamadan sonra devlet vahşileşmeye başladı ve kendi kurallarını kendisi koymaya başladı.. devletin yönetimine en acımasız insanları seçmek ve kuralları vahşi bir şekilde uygulamak .. devlete ve onun koyduğu kurallara itaat etmeyenler en sert şekilde cezalandırılacaktı.. insan mı, devlet mi öncelikli? sorusuna artık, “elbette devlet önceliklidir” aşamasına gelinince insanlara karşı her türlü zulmün reva ve hak olarak görüleceği bir aşamaya gelinmişti.. artık devleti yönetmek için guruplar devletin prototipi denilecek küçük küçük devletçikler oluşturmaya başladılar.. tabi bu devletçikler büyük devletin kontrolünde oluşturuluyordu.. insanlar bu küçük devletçiklerden birisini seçeceklerdi.. bunlar, partiler, şirketler, vakıflar vb her türlü tüzel kişiliklerdi.. devletin kontrolünde gerçekleşen bu süreç, sadece insanların kendilerini daha iyi hissetmelerini sağlıyordu.. seçilen, güç kazanıp gücü büyüyen küçük devletçikler güçleri oranında, büyük devleti yönetiyordu.. gücü tek başına tamamen ele geçirince bu küçük devletçiğin önünde iki tercih vardı, birisi büyük devlete mutlak itaat, ikincisi de büyük devleti yavaş veya hızlı bir şekilde ele geçirip küçük devletin, büyük devlet haline geçmesi.. buna devrim deniyordu.. aslında pek bir şey değişmiyordu.. çünkü yeni kurulan da yine başka bir devlet oluyordu.. hem de eksik taraflarını güçlendirmiş açıklarını kapatmış daha da vahşileşmiş daha da zalimleşmiş bir devlet oluşuyordu.. bu süreç sürekli en kötü en vahşi devletçiğin büyük devleti ele geçirip biraz daha vahşileştirmesi ile sonuçlandı.. artık günümüzde insanlar devletin, gücünü kullandığı, asker, polis, zabıta, vergi memuru, adalet kurumu mensupları ile çepeçevre kuşatılmış durumda.. artık devletler kendi halklarını ve güçlerinin yettiği kadar da diğer devletlerin halklarını o kadar kuşatmış durumda ki, insanlar özgürlüklerini yaşayabilecekleri hiç bir yer bulamayacak kadar bunaltılmış durumda.. insanlar artık devletlerin kendilerine iç ve dış güvenlik sağlamadıklarını, adaleti sağlamadıklarını ekonomik olarak kendilerine fırsatlar vermediklerini gördüler.. devlete güvenlikleri için vergi vermelerine rağmen, güvenliklerini sağlamak için, özel güvenlik sistemleri kurmak, özel güvenlikçiler tutmak ve hatta bu yetersiz kalırsa diye, sigorta şirketlerine pirim adı altında yeni vergiler ödemek zorunda kaldıklarını gördüler.. kendi vergileriyle yapılan köprülerden geçmek için oto yollardan geçmek için her seferinde yeniden para ödemek zorunda kaldıklarını gördüler.. bisiklet ile at ile at arabası ile otobandan, köprüden geçmelerinin yasak olduğunu gördüler.. adalet sisteminin kişilere göre farklı farklı çalıştığını gördüler.. gelirlerinin daha da artmadığını sürekli azaldığını gördüler.. kendilerinin kurduğu devlet, çıkaracağı kanunları insanlara sormuyor kendi istediği kanunları çıkartıyor ve halka sadece itaat etme seçeneği dayatılıyordu.. bu adaletsiz sistemi yürüten kişilere de dokunulmazlık hakkı veriliyordu.. zira kurallar o kadar acımasız idi ki, bu kuralları uygulatanların bu kurallardan muaf olması lazım dı ki, kuralları uygulatabilecek kişiler bulunabilsin.. devletlerin yok oluş sürecine girmelerini izah etmeden önce devletlerin” bedenlerini” oluşturan unsurlar ve “devletlerin gücünün ölçü birimlerini” de izah edelim.. devletin bedenini, insanlar onları görünce aklına devleti getirten her insan varlığı, devletlerin bedenlerinin bir bölümüdür.. kendileri görüldüğünde akıla devlet gelen tüm varlıklar devletin bedenidir genel anlamda.. bir askeri araç, bir polis, bir ambulans fark etmez.. insan, araç, gayri menkuller, tabelalar, reklamlar gibi görünen varlıklar veya seçim sistemi, devlete ait tüm tüzel kişilikler tüm kurumlar ve bunları hatırlatan tüm varlıklar devletin bedeninin parçalarıdır.. devletin parçalarını, devletin gücünün birimini izah edebilmek için açıkladık.. devletin gücünü “iki ölçü birimi” ile izah etmek gerekiyor.. bunlar yeni kavramlar.. birincisi “devletin kesit gücü”, yani bir gün içinde devlet kurumunu akla getiren varlıkların kaç insan tarafından görüldüğü ve aklından devlet kavramının geçtiği toplam tekrar sayısı.. kolay anlaşılsın diye, örneğin, bir devletin 100 halkı var, bir günde bunlardan 90 tanesi ortalama 10 kez devleti hatırlayacak varlık gördüler.. o zaman bu devletin günlük gücü 900 adam/tekrar birimi dir. İnsanların günlük, devlete ait varlıkları görmesi ve bunu düşünmesi sayısı ne kadar artarsa devlete bağımlılık ve kölelik artar.. ne kadar azalırsa kişilerin özgürlükleri artar.. devletler bunu bildikleri için, “çoklayıcı” denen “katalizörleri” kullanırlar.. nedir çoklayıcı?.. devlete ait varlıkların tek tek görünmesi ile toplu olarak görünmesinin farkı vardır.. izleyenlerin tek tek izlemesi ile toplu olarak izlemesi de farklı sonuçlar doğurur.. şöyle ki.. 1 askeri bir vatandaş görse 1x1=1 adam/tekrar devlet gücü yaratılır.. oysa gurup halindeki 5 askeri, gurup halindeki beş vatandaş gördüğünde 5x5=25 adam/tekrar devlet gücü yaratılır.. bu çoklayıcı sistem gurup halinde yapılan tüm aktivitelerde aynı şekilde ortaya çıkar.. devletler bu sistemi bildikleri için, görüntülü, sesli, sanal veya gerçek bedenlerini gösterirken sayılarını arttırmayı özellikle tercih ederler.. bir seçim mitinginde on bin kişiyi, elli bin kişi olarak lanse etmek izleyenlerin sayısıyla bu sayının çarpımı kadar toplam etki oluşturacağı için propaganda açısından oldukça önem taşımaktadır.. devletler güçlerinin kesit birimlerini arttırmak için her türlü güç çoklayıcı sistemi kullanırlar.. insanlar devletlerin gücünü gördükçe isyan etme güçleri kırılır ve devletlere itaat etmekten başka çareleri olmadığını hissederler.. “ toplam devlet gücü” ise, devletin kurulduğu andan itibaren en son güne kadar devlete ait her türlü varlığın insanların aklında kaç kez çağrışım yaptığı sayısının genel toplamı ile ölçülür.. burada devletin yaşı, devletin bedeni olarak kullanılan varlık sayısı, varlıkların insanlar tarafından düşünülme günlük tekrar sayısı ve kullanılan çoklayıcılar toplam gücü oluşturan unsurlar olarak ortaya çıkıyor.. şimdi de “devletlerin yok oluş sürecine” girmeleri ve yok oluş süreçleri izah edilecek.. artık devletlerin insanların özgürlüklerini kısıtlayan, insanlara hiç bir ek refah sağlamayan, sürekli yasaklar koyan, sürekli sömüren, sürekli güçlenen ve daha fazla vahşileşen insan düşmanı olarak yaratılmış bir varlık türü olduğun, insanlar tarafından fark edilmeye başlanıyor.. ama devletler de, kendileri ile savaşmak isteyecek insanları tespit etmek ve onları yok etmek için de sistemler geliştirmiştir.. insanlar, yeni bir parti kurarlarsa veya devleti yıkmak için örgütlenirlerse bu çalışmalar da yeni bir devlet nüvesi olacağı için, devletlerin yok olmasını temin edemez.. sadece eski devleti yıkıp daha vahşi yeni bir devlet oluşmasını sağlar ki görüldüğü gibi yeni devletler eski devletlerden daha güçlü olacağı için artık bu yöntemin kullanılmaması gerektiğini insanlar fark ederler.. çözümün “bireyselleşme” olduğunun insanlar tarafından algılaması devletlerin çöküşünün başlangıcını oluşturacak.. insanlar bireyselleşeceği için, devletler savaşacak örgüt veya gurup bulamayacak.. insanlar “pasif direnişe” başlayacaklar.. öncelikle devletin kullandığı “çoklayıcılar” devre dışı bırakılacak.. insanlar radyo, televizyon, gazetelerden devletin gücünün çoklanmasına izin vermeyecekler.. devleti hatırlatan, radyo, televizyon veya gazete, dinlenmeyecek, izlenmeyecek ve okunmayacak.. böylece devletin “ günlük güç tekrar sayısı” birey bazında azalacak.. insanlar bir yerlerde” toplanmayacaklar”.. hatta protesto için bile toplanmayacaklar.. devletler “dövecek protestocu” bulamayacak, gücünü göstermek için bunu “ haber” yapıp “çoklayıcı” olarak kullanamayacak.. ikinci merhalede, “artık ürün” oluşturulmayacak… herkes ihtiyacı kadar çalışacak.. karnını doyuracak kadar çalıştıktan sonra “biriktirmek için” fazladan çalışmayacak.. böylece “emeğinin sömürülmesini azaltacak”.. sömürü azaldıkça devletlerin güç kaynakları kurumaya başlayacak ve “devlet, bedenini oluşturan kişilerin ve araçların sürdürülebilirliğini taşıyamayınca” “azaltma” yoluna gidecek.. “devletin bedeni azaldıkça” gücü de azalacak.. bu döngü çalıştıkça “devletlerin varlığına gerek olmadığı” tüm dünya insanları tarafından ortak fikir olarak kabul edilecek.. “insanları birbirleri ile savaştıran” zaten “devletler” olduğu için “devletlerin olmadığı bir dünyanın” “savaşlardan korunmanın tek yolu” olduğu kabullenilecek.. barışın, bireysel özgürlüğün hakim olabilmesinin tek yolunun devlet varlıklarının son bulmasıyla gerçekleşebileceği kanaati, tüm dünya halklarının binlerce yıldır devletlere kaptırdıkları özgürlüklerini yeniden ele geçirmelerini sağlayacaktır.. topluluk içinde yaşamanın kuralları olmayacak mı.. elbette olacak.. muhtemelen, şehir toplulukları oluşacak.. bu günkü anlamıyla, yasama yürütme yargı adalet sisteminin tamamı bizzat halk tarafından doğrudan kullanılacak.. kuralları kendileri koyacak, kendileri uygulayacak, kendileri denetleyecek, hoşlarına gitmeyen kuralları kendileri değiştirecek.. kısa süre içinde bu yöntem atomize olacak .. bu basit ve özgürlükçü sistemin bağımsız şehirler birliği oluşturması mükün.. bu sürecin başlangıç aşamasının, yaşanılması çok zor alanlarda örneğin denizlerin üzerinde yüzer evlerde veya, okyanuslardaki kayalıklarda veya kutuplarda özgür yaşamak isteyen bireyler tarafından oluşturulan devletsiz bağımsız bireylerden oluşan örnek insan guruplarının oluşması ve devletlerin hakimiyeti altında köle olarak yaşayan insanlara bu düşüncenin aşılanması suretiyle tüm dünyanın devletsiz şehir topluluklarına dönüşmesi, şeklinde de görebiliriz.. bunun nasıl gerçekleşeceğini zaman içinde göreceğiz.. dünyanın yok olmasından önce yaşanması beklenen altın devirin bu şekilde oluşacağını düşünüyorum.. böyle bir süreç yaşanmaz ise ne olacak? at arabası ile aya yolculuk yapmak fikri gibi, bilim-kurgu bir hayal olarak belki bir romana veya filme konu olabilir.. sorun yok..
 ak kara kam /eylül-2015






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder